Dün gece uyku tutmayınca blogu diriltme fikri kafamda canlandı. Aslında onunda çıkış noktası milli takımın oynadığı oyun karşısında zikrettiğim fikirlerin daha sonra Mehmet Demirkol tarafından söylendiğinin arkadaşlarım tarafından kulağıma çalınmasıydı. Twitter, podcast vs. işlerin beni yeterince tatmin etmediğini bir kez daha anladığımdan ilk aşkım olan bloga yazıyorum. Neyse çok laf salatası yapmadan Andorra maçının penceresinden Moldova maçına bir kaç kelam edelim.
Başlıktan yola çıkıp en sonda söyleyeceğimi en başta söylemek istiyorum. Avrupa Şampiyonası elemeleri sırasında bizi mest eden futbolu oynadığımız evimizdeki Moldova, Fransa ve deplasmandaki Arnavutluk maçları ile geçtiğimiz 2 maçı oynayan takımın farklı oyuncuları Cengiz Ünder, Hasan Ali ve Burak Yılmaz'dı. 3 Oyuncunun da sakatlık sebebiyle olmadığını düşündüğümüzde yerine ikame edecek oyuncular (içerideki Moldova maçında Cengizin yokluğunda Deniz Türüç oynamıştı) ile pekala benzer bir performans göstermemiz gerekirken , milli takımın oyunu pek tatmin edici değildi. Peki neden?
Sezonun başı olması ve futbolcuların form durumlarının en üst noktada olmaması benim için tali bir sebepken (ki bu kadar kalite farkı olan ekiplere karşı formsuz bir takımın bir sürklase etmesi gerektiğini düşünüyorum), takımın asıl probleminin bu 2 maçta da Şenol hocadan kaynaklandığını düşünüyorum. Herhalde hocada bizim gibi bir şekilde kazanırız diye düşünecek olmuş ki, rakipleri açma konusunda hücum varyasyonlarının üzerine çok çalışmamış yada oyunculardan bizim sahada göremediğimiz bir performansı vereceklerini hayal etmişti. Özellikle Andorra karşısındaki 11 hocanın hayalin çok daha ötesine geçtiğinin bir kanıtıydı. Böyle bir takıma karşı hücumu genişletecek kanat oyuncularını oynatmayıp İrfan ve Yusuf gibi merkez oyuncularının kanada yaklaşarak bir şeyler üretmesini beklemek yada Emre Belezoğlu'nun atacağı 40-50 metrelik çapraz toplarla Zeki ve Umut Meraşı kaçırmaya çalışmak , kanat özellikli oyuncuların varlığı ile daha kolay çözülecek bir maçı daha uzun ve meşakkatli bir yoldan açmak anlamına geliyordu. Maç içerisinde de hocanın oyuna müdahale etmemesi bizi büyük bir felakete sürüklüyordu ki, bir duran topla bu uçurumdan döndük.
Takdir edilesi bir biçimde Şenol Hoca Moldova maçına Andorra maçından dersler çıkartmış bir 11 sahaya sürdü. Deniz gibi net bir kanat oyuncusu ve Kenan gibi çalışkan bir santraforu kanatta oyuna başlattı. Oyunu geniş alana yaymamız ve akabinde Dorukhan, Ozan ikilisinin iyi top kapma performansı eklenince Andorra maçına göre daha iyi hucüm ettik ancak bu hücum performansında potansiyelimize göre kadük kaldığını söyleyebiliriz. Bunun sebebi ise çok basitti Deniz,İrfan, Kenan, Ozan, Doruk 5 'lisinin üretim açısından çok mahir olmaması gol pozisyonu üretimimizi kısıtlasa da Dorukhan'ın çok güzel lob pası ve Deniz'in çok güzel frikik golü ile oyunu rakibi açıp maçı kazandık. Özellikle İrfan'ın serseri yahudi gibi orta sahada sürekli top kaybetmesi (hayır bu top kayıpları ileri dikine paslar değil, baya paralel paslarda bile top kaybı yapıp rakibin bir kaç kez hızlı çıkmasına neden oldu) ilk devrede sinirlerimin zıplamasına neden oldu.
Milli takımlarda bir sistem futbolu oturtmak zordur kabul ediyorum. Genellikle aynı takımdan bir çok oyuncuyu barındıran yada alt yapı milli takımlarından bu yana beraber oynayan takımlar milli takımlar seviyesinde futbol sistemini düzgün olarak işletebiliyor. Şenol hocanın bu noktada kadro istikrarı takdir edilesi ve desteklenmeli ancak lejyoner sayımızın her transfer döneminde arttığı şu günlerde daha lezzetli bir futbol izlemeyi hak ediyoruz.
Son olarak 14 yabancı kuralının uygulanmaya başlandığı ilk Avrupa Şampiyonası elemelerinde Milli takımımızın geçmişteki gibi başka takımların puan kayıplarını beklemek yerine ipleri elinde tutması, olası bir Fransa deplasman beraberliği ile grup liderliği ihtimali yabancı kuralının değişmemesi için yeterli sebeptir. Beyler rekabet iyidir ! Bak dün Milan 'ın 10 numarası Milli Takımımızda oyuna sonradan dahil oluyor bu rekabet sayesinde.