18 Ekim 2019 Cuma

Gerçeklerle yüzleşme

Skor açısından iyi geçen milli takım arasının akabinde süper lige dönüş heyecan yaratsa da takımın oynadığı oyun yine beni mutlu etmedi.


Milli takım arasından önce oynanan skandal futbolun ardından sakat ve cezalılarda varken hoca yeni oyunculara şans verdi, bu aslında tam bir neşter değil zorunluluktu. Ancak generallerin kenara gelip askerlerin sayısının artmasıyla takımda gözle görülür bir dinamizm artışı gerçekleşti.

Andone hocanın istediği takım savunmasını önde başlatan presi gerçekleştirirken , Ömer bayram hem top kazanması hem topla çıkışları ile takımın diğer maçlarda olan eksiğinin ne olduğunu gözümüzün içine soktu. Takım savunmasında ise değişen bir şey yoktu, 4'lü savunma S.O.S. vermeye devam etti ve Muslera devleşerek takımı ilk devrede ayakta tuttu. Muslera kurtardıkça Sivas daha coşkuyla üzerimize geldi buda arka tarafta büyük  açıklar vermelerine neden oldu ki buradan gollerde geldi.

Emre Mor pas/dripling kararının vermeyi öğrendiğinde büyük oyuncu olacak belki ancak benim gördüğüm belki 30 yaşından sonra bunu öğrenir, bu ayrıntıyı belirtmemin sebebi şu ilk devrede hızlı hücumlarda sadece 1 kez doğru kararı verip babel'i buldu ancak haftalardır takımın el freni olan babel bu pozisyonuda 3 şut fake'i atarak harcamayı başardı.

Nihayetinde ilk devre sonunda tabelada 2-0 yazarken takımda sadece 4 oyuncu (Andone, Ömer, Şener ve Muslera) takımın iyileri olarak öne çıkıyordu. 2. devrenin başında Sivas'ın eksilmesiyle çok rahat bir maç olacağı hissiyatı oluşmuşken GERÇEKLER GÜN YÜZÜNE çıktı.

Takım sanki hazırlık kampı geçirmemiş gibi 60. dakikada fiziksel olarak bitti, Sivasspor özellikle Emre Mor'un yardıma gelmemesi nedeniyle Şener tarafını işlemeye başladı, özellikle 3-1'den sonra hocanın yaptığı oyuncu değişiklikleri ile zaten kötü olan savunma tamamen iflas etti. Oyuna giren Yunus, Seri, Donk neredeyse 0 katkı sağlaması takımı olası bir puan kaybının kıyısından döndürdü.

Bu maç skor açısından iyi bitmiş olsa da oyun açısından umutlanmamız için hiç bir done vermedi, ve geçen sezon ki devre arası kondisyon yüklemesi gibi bir şey yaşanmazsa bu takım Nisan ayında havlu atar.

P.S. Hoca bu sezon hiç olmadığı kadar çekinik ve pısırık duruyor, ve pas futboluna takmış durumda, hocam elinde Andone gibi bir santrafor varken boşver pas oyununu falan bildiğimiz presli dikine oyunumuzu oynayalım biz....

5 Ekim 2019 Cumartesi

Fatih 6222 Terim

Blog yazılarımda giderek Hıncal Uluç kıvamına geldiğimin farkındayım, ancak Terim dönemlerinde üst üste 2 maçımızın 0-0 bittiğini cidden hatırlamıyorum, hatırlatmak isteyen beri gelsin. 

Bugünkü maça gelirsek;


Falcao, Lemina ve Luyindama'nın olmayışını cuma gününden kabullenmişken, bugün Seri'nin de gıda zehirlenmesi yaşaması - bu kadar yatırım yapılan bir adama kuru fasülye pilav mı yediriyoruz abi , yemeksepetinden bozuk tavuk mu yediriyoruz nasıl zehirlenir bu adam- takımın orta sahası için İFLAS anlamına geliyordu öylede oldu.

Allah'ın cezası 4-3-3 diziliminden vazgeçmeyen Terim bu maça özel bir trolleme daha yaparak büyük kaptan Selçuk İnan'ı -PSG maçında takımın biraz hızlı oynaması hocanın hoşuna gitmedi herhalde ki takımın hızını 0'a indirmek için Büyük kaptan Selçuk İnan'ı 11'e aldı- ilk 11'e yazdığında bu maçı izlememe kararı almalıydım evet. Zira insan kendine bu eziyeti yapmamalı.

Ama ne oldu izledim, doğu toplumuyuz , acıdan zevk alıyoruz ya gene izledim bu rezil 90 dakikayı ve artık puzzle kafamda tamamlandı.

Sanırım 10 resmi maç oldu, artık şundan eminim ki bu isim isim çok çok iyi gözüken oyunculardan sadece 4-5 tanesi gerçekten iyi futbolcu, geri kalanlar ya geçen sene son kurşunlarını atmışlar yada zaten o seviyelere hiç gelmemişler. Üstüne bir de kötü malzemeden hiç bir zaman güzel yemek yapamayan Fatih hocam eklenince bu maçla birlikte bu takımdan beklentimi tamamen sıfıra indiriyorum, zira bu takımın yetenek dışında disiplin problemleri de var.

Mariano burada futbol oynamak istemiyorsa -ki bu maçta erkenden duşunu almak için rakibin sırtına yumruk attı- sezon ortası bile beklenmeden transfer tahtası açık olan bir lige yada brezilyaya yollanabilir.

Emre Mor 94. ve 95. dakikalarda dahi topla vedalaşamıyorsa, A takımla idmana çıkması engellenip, 21 yaş altı takım ile hayatına devam edebilir.

Selçuk İnan'ın yapacağı hatanın 10 katını 16 yaşındaki Mustafa Kapının yada Abdussamed Karnutcunun yada Atalay Babacan'ın yapmasına razıyım. Troll hesaplar birde utanmadan Selçuğun ilk devre 38/38 pas isabetiyle oynadığı bilgisini verdiler, arkadaşlar bu oyun matematik değil sahada oynanıyor kağıt üstünde değil gözümüz var Allah'a şükür.

Hoca bu maçtan sonrada bir düşman yaratmak için hakeme , federasyona , ali koç'a falan sayıp söver, cezasını da alır paşa paşa tribüne geri döner. Zaten ona karışan eden , hesap sorabilen biride yok yönetimde, ceza aldıktan sonra bildiriler falan yayınlanır, mağdur edebiyatı yapılır öyle böyle sezonu yeriz.

Ama şuanda şuna çok gülüyorum.

PSG maçından sonra güzel günler yakın demişti Hoca ama başka bir şeyden bahsediyor sanırım, kendisinin şu halinin ve bu kadronun biz taraftarlara güzel günler göstermesi imkansız.

Bu arada Güzel günlerden kastım Şampiyon olmak değil , her hafta Galatasaray maçının gelmesini iple çekmek benim için güzel günler, en son bunu ne zaman mı hissettim? Terim'in 3. gelişinde 2011'de .

Her el papaz pilav yemez

Derbi maçta gösterilen savunma performansından memnun kalan Ersun Yanal kendi evindeki maça da önce yemeyelim nasılsa bir tane sıkarız kafa yapısıyla çıkınca yenen süpriz golü maç boyunca çıkaramadı.


Garry ve Moses'ın yokluğu da belki Ersun hocayı bu düzene itmiş olabilir bilemiyorum, ancak onun beklentisi Dirar ve Isla'nın önlerindeki 60 metreye çok iyi kullanması Ozan Kruse ve Tolga'nın ceza sahasına koşular atmasıydı, olmadı.

Özellikle Dirar'ın sol ayaklı olmamasından mütevellit Fenerbahçe'nin atakları sağ kanattan yoğunlaştı, yoğunlaştı yoğunlaşmasına ama ozan ve isla arasındaki uyumsuzluk hemen hemen her pozisyonda kendini gösterdi sadece bir pozisyonda isla doğru düzgün 0'a inebildi onda da penaltı itirazlarına neden olan pozisyon cereyan etti. Ancak yeni Fifa kurallarına göre bu pozisyon penaltı değildi.

Fenerbahçe'nin ilk yarıdaki uyumsuz görüntüsü bir yana Antalyaspor maça çok iyi hazırlanmış gözüküyordu, topu Fenerbahçe'ye bırakıp pozisyon alan ve hata kovalayan takım Jailson'un orta sahada kaptırılan topu kovalamaması sonucu skor üstünlüğünü de ele almış oldu. Bülent hocanın planı isviçre saati gibi tıkır tıkır işliyordu.

Ikinci yarıya Zajc-Tolga değişikliği başlayıp topu daha hızlı dolaştırıp boş alan yaratmaya ve Antalya'nın yerleşimini bozmayı hedefledi Fenerbahçe. Bu değişiklik de temelde doğru gözükse de sahaya çok da net yansımadı. Bu bölümde Antalyaspor Fenerbahçe'nin plânlı olmayan ataklarına karşı yerleşiminde boşluk vermedi. Antalya boşluk vermediği gibi Fener kalesinde tehlikelerde yarattı ancak kaleci Altay kalesinde devleşen kurtarışlar yaptı.

İkinci devre bize bir kez daha gösterdi ki Zanka açık alan savunmacısı değil, Ankaragücü'nün zorladığı defans hattını çok iyi çalışan Bülent hoca takımına ince dokunuşlar yaparak -ki Antalyaspor'un kadro kalitesi gerçekten çok kötü- galibiyeti tattırmış oldu. Bülent hocanın geçen sezondan bu yana bu takımla başardıkları mucize gibi.

Fenerbahçe rakiplerinin avrupa mesaisinde bu kaybettiği puanları çok arar ben söylim, Ersun hoca garry ve moses 'ın olmadığı maçta ferdi'yi oynatmayacakta ne zaman oynatacak, bu çocuk zafer purosu olsun diye alınmadı en nihayetinde. 

Ve son olarak Fener bu maçı kazansaydı net bir mesaj vericekti Galatasaray'a o mesajı yollayamadı yarın Galatasaray galip gelirse, rüzgar bir anda Galatasaray tarafına geçebilir.

2 Ekim 2019 Çarşamba

Bir Umuttu Yaşatan İnsanı

Hiç bi kere hayat bayram olmadı ya da
Her nefes alışımız bayramdı
Bir umuttu yaşatan insanı
Aldım elime sazımı


Nejat Yavaşoğullarının yazıp besteleyip Bulutsuzluk Özleminin yorumuyla dinlediğimiz enfes eser gibi bir Galatasaray var bu sezon. Her maça büyük umutlar, büyük beklentiler ile hazırlanıp, maç sonrasında hüsranı yaşıyoruz.

Kağıt üzerinde içerdeki PSG maçı umut etmediğimiz, hayal kurmadığımız, fikstürde yokmuş gibi davrandığımız maçtı. Ama oynanan oyun bu takımdan umutlanmamız için bir kaç sebep sundu.



İlk 11 ' ler açıklandığında twitter Türkiye gündeminde 4-4-2 neredeyse ilk sıraya kadar yükselmişti, ancak sahaya çıktığımızda savunmada 5-3-2 hücumda ise 3-5-2 dizilişi ile sahaya yayılıyorduk. Maçın ilk 15 dakikası da bu yeni sistemin doğum sancılarını çekerek arka arkaya pozisyonlar vererek geçti ancak 15 dakikadan sonra takım yavaş yavaş sisteme adapte oldu, ilk 15 'de kaptan Muslera yaptığı kurtarışlarla takımı ayakta tutarken, 15. dakikadan sonra Seri ondan beklediğimiz oyunu yavaş yavaş ortaya koydu ve N'zonzi ile berabere yavaş yavaş orta saha hakimiyetini almaya çalıştı. Almaya çalıştı diyorum zira iki takım arasında fersah fersah kalite ve oyun ezberi farkı vardı. Ancak PSG'nin maçın geri kalanında kalemizde hegomonya kuramaması bizim için sevindiriciydi.

Maçın 2. devresinde beklenen golü yedikten sonra takımın hücumda neler yapabileceğini de test etmiş olduk, ve ne yazık ki bu güzelim orta sahaya eşlik edecek bek oyuncularımızın olmadığını bir kez daha gördük. Yuto savunma görevlerini vasat seviyede ifa ederken, her hücum çıkışında saçma sapan ortalar kesmeye devam ederken, Gariban Reis Mariano artık yaşınında getirdiği atletizm yoksunluğu ile hücuma gerekli desteği veremedi.

Ayrıca Babel ben merkezli oyununa devam ederken, Falcao'nun bu maçtada ceza sahası içerisinde topla buluşturulamaması ve Belhanda'nın oyun liderliğini alamaması gol yollarında etkisizliğimizin sürmesine nedenler olarak gösterilebilir. Ancak bunlar aşılamayacak sorunlar değil!

Maçın çok analiz edilecek bir tarafı yok, beklenen sonuç oldu, bu saatten sonra taraftar olarak yapmamız gereken hocaya güvenip, bekler olmadan merkezden hücum planları oluşturabilen bir takım inşaa etmesi, yapabilir mi? Elbette yapabilir...


Bunlarda İlginizi Çekebilir

Related Posts with Thumbnails